ÖZEL MOZAİK TÜP BEBEK MERKEZİ

 Anasayfa / Merkezimiz / Sıkça Sorulan Sorular

TÜP BEBEK UYGULAMALARI HAKKINDA

Tüp Bebek Nedir ?

Basit olarak tüp bebek işlemi, kadından alınan yumurtanın (oosit), erkekten alınan sperm ile laboratuar ortamında dölleyerek embriyo gelişimi sağlayıp, sonrasında embriyoyu kadın rahmine yerleştirme işlemidir. Bu işlem tecrübeli bir ekip ve uygun laboratuar ortamında yapıldığı zaman başarı şansı artar.

Tüp Bebek Tedavisi Nasıl Yapılır ?

Tüp bebek uygulamasının başlamasına karar verildikten sonra, normal şartlarda kadınların yumurtlaması için vücutta üretilen hormonlar, daha fazla dozlarda enjeksiyon ile hastaya uygulanır. Böylece normal yumurtlamanın aksine bir siklusta birden fazla yumurta elde edilmesi amaçlanır.

Gelişen yumurtalar sık sık ultrasonografi ile takip edilirken kan tahlili ile östradiol seviyeleri takip edilir. Takip edilen yumurtalar istenen boyutlara ulaştıklarında (18-20mm) ovulasyonu sağlamak için tek dozluk bir yumurta çatlatma iğnesi uygulanarak (hCG, GnRHa) yumurtlama zamanı planlanır. Yumurtlama iğnesinin yapılmasından 35-36 saat sonra ameliyathane ortamında ve tercihen anestezi altında, vajinal yoldan ultrasonografi ile beraber bir iğne yardımıyla yumurtalar toplanır. 

Aynı zamanda erkekten alınan sperm örneği özel tekniklerle işleme uygun hale getirilir. Bu spermler daha sonra hastadan alınan yumurtaların laboratuar koşulları  altında döllenmesinde kullanılarak, embriyo gelişimi sağlanır. Embriyolar gelişimleri süresince takip edilerek, bölünme yetenekleri, hücresel simetrileri, fragmentasyon oranları gibi özellikler takip edilir. Bu takip ile birlikte rahme tutunma oranı en olası embriyolar seçilir. Seçilen embriyolar, kullanılan özel kateterler ile anne rahmine vajinal yoldan yerleştirilir.

Gelişen embriyolar arasından transfer edilmeyen yüksek kaliteli embriyolar dondurularak olası bir gebe kalamama durumunda tekrar transfer edilebilir.

Tüp bebek tedavisi için ne zaman başvurulmalıdır?

Genel olarak eslerin herhangi bir korunma yöntemi uygulamadan ve düzenli cinsel ilişkiye girmelerine rağmen 1 yıl boyunca gebe kalamaması durumunda doktora müracaat etmeleri önerilir. Ancak günümüzde evlilik yaşının artması ile beraber özellikle bayan yaşı 35’in üzerinde olan çiftlerde 1 yılı beklemeden daha erken dönemde kontrolden geçmeleri önerilebilir. Kadın yaşı 40’i aşsınca biraz daha hızlı davranılması iyi olacaktır.

Çocuk sahibi olmayan çiftlerde tek tedavi yöntemi tüp bebek mi?

Çocuk sahibi olmakta güçlük çeken çiftlerde detaylı bir inceleme ile problemin nereden kaynaklandığı aydınlatılmalı, tedavi gerekliliği belirlenmeli ve çiftin en uygun şekilde gebelik elde etmesini sağlayacak olan tedavi yöntemi belirlenerek çifte sunulmalıdır. Tedavi yöntemleri; yumurtlama uyarımı, aşılama ve tüp bebek tedavisidir. Uygun şartlara sahip olan çiftlerde, ilaçlarla yumurta gelişiminin sağlanmasını takiben spermin belirli işlemlerden geçirilerek rahmin içerisine verilmesi anlamına gelen "intrauterin inseminasyon" (aşılama) tedavisi ile gebelik elde edilebilir. Bu yöntemle başarı şansı %5-15 arasında değişir. Ancak infertilite süresi uzamış, birkaç kez yumurta takibi ve aşılama tedavisi görüp gebelik elde edilemeyen hastalarda bundan sonraki tedavi tüp bebekle olmalıdır.

Nasıl müracaat edilir?

Çocuk sahibi olma konusunda problemleri olduğunu düşünen çiftler ilk olarak kendilerini takip eden kadın doğum veya ürologa muayene olabilirler. Burada yapılacak inceleme sonuçları ve bu sonuçların ciddiyetine göre, vakit kaybetmeden bu konuda uzmanlaşmış kişilere veya kurumlara başvurmalıdırlar.

 

Başvuruda çiftler için akıldan çıkarılmaması gereken en önemli konu, sorunun tek tek kişilerin değil çiftin birlikte sorunu olduğunun bilinmesi ve her adımda birlikte hareket edilmesi gerekliliğidir. Böylece araştırma için gereksiz vakit kayıplarının önüne geçilebileceği gibi, psikolojik olarak çiftin birbirlerine destek olmaları ve tedavinin ağırlığının paylaşılması, sonuçlarının başarıya ulaşma şansınıda arttıracaktır.

 

İnfertilite ve tüp bebek tedavileri konusunda uzman olan merkezimize, hafta içi her gün (0326) 261 61 61 – (0546) 887 2323 numaralı telefonlardan ulaşabilir, konuyla ilgili dokümanlara erişebilir ve randevu alabilirsiniz.

Tüp bebek tedavisi ne kadar sürer?

Tüp bebek tedavisi; yumurta gelişimi, yumurtaların toplanması, embriyo gelişimi ve embriyo transferi aşamalarından oluşan bir süreçtir. Bu tedavi süresi boyunca kadının hastanede yatmasına gerek yoktur.

 

Yumurta gelişimi süresince çoğu zaman gün aşırı ve bazen de günlük kan tahlili ve ultrasonografi incelemesi yapılır. Bu süreç ortalama 9-12 gün sürer. Bu sürenin sonunda yumurtalar belli olgunluğa erişince çatlatma iğnesi verilir ve 2 gün sonrasında yumurta toplama işlemi yapılır.

 

Yumurta toplandığı gün sperm de alınır ve döllenme işlemi gerçekleştirilir. Gelişen embriyolar kalite ve sayısına göre değerlendirilerek 2-6 gün sonra transfer edilirler. Hormon ilaçlarına başladıktan sonra embriyo transferine kadar geçecek toplam tedavi süresi ortalama olarak 15–18 gündür.

Tüp bebek uygulaması için yaş sınırı var mı?

Tüp bebek tedavilerinde başarıyı belirleyen en büyük faktör kadın yaşı ve buna bağlı olarak azalan yumurtalık kapasitesidir. Kadın yaşı ilerledikte yumurtalık rezervi azalmakta, aynı zamanda yumurtanın genetik içeriği bozulmaktadır. Bütün bunların sonucunda gebe kalınabilirlik düşmekte, kalınsa bile düşük yapma veya anomalili bebek doğurma riski artmaktadır. Ancak, kadının kendi özelliklerine bağlı olarak seçilecek farklı ilaç protokolleri ile kabul edilebilir gebelik oranlarına ulaşılabilir.

 

Merkezimizde yapılan hormon testleri ve ultrasonografide görülen yumurtalık kapasitesi sonuçları yumurtalık fonksiyonlarınızın uygun olduğunu gösterir ise belirli bir yaş sınırlaması olmadan tüp bebek işlemi uygulanabilmektedir.

Tüp bebek uygulaması kaç kez tekrarlanabilir?

Tüp bebek tedavilerinde uygulamaların belirli bir sınırı yoktur. Ancak yapılan çalışmalar başarı şansında 5-6 uygulamadan sonra artış olmadığını göstermektedir. Bu durumda tekrarlayan tedavilere geçmeden önce infertiliteye neden olabilecek faktörlerin en ince detayına kadar tekrar araştırılması, olası faktörlerin ekarte edilmesi ve sonrasında tekrar tedaviye geçilmesi önemlidir. Her uygulama arasında en az 3 ay ara verilmelidir.

Tüp bebek gebeliklerinde düşük oranı daha mı yüksektir?

Risk oranı daha yüksek değildir. Kendiliğinden oluşan veya tüp bebek yöntemleri ile elde edilen gebeliklerin yaklaşık %15'inin düşükle sonlandığı bilinmektedir. Tüp bebek uygulamalarında gebelik sonuçları çok erken dönemden itibaren kan tahlilleri ile takip edildiğinden, her dönemdeki gebelik kayıpları kesin olarak tanımlanmaktadır. Bu durum da düşük oranlarının daha yüksek olduğu gibi yanlış bir kanıya sebep olmaktadır.

Tüp bebek uygulamasında başarı şansı ne kadardır?

Çocuk sahibi olmak isteyen her çiftler ayrıntılı olarak değerlendirilmeli ve sahip olduğu özelliklere göre bireyselleştirilmiş tedavi şemaları uygulanmalıdır. Kadının yaşı, yumurtalık kapasitesi, ciddi erkek faktörünün var olup olmadığı, önceki başarısız uygulamalar gibi parametreler başarıyı belirleyen ana unsurlardır. Merkezimizin tecrübesi ve imkanları doğrultusunda alınacak kararlarla optimal tedavi seçeneklerini hastaya sunarız. Yumurtalık rezervi iyi ve kadın yaşının 37’nin altında olduğu çiftlerde başarı şansı %55 iken, 40 - 43 yaş arası bu şans %25 civarındadır.

Kullanılan ilaçların yan etkisi var mı?

İlaçların enjeksiyon yolu ile kullanımlarında, enjeksiyon yerinde küçük morluklar ve rahatsızlıklar görülebilir. Burun spreyleri ve cilt altı iğneler ise yorgunluk, kas ve eklem ağrıları ve geçici menopozal yakınmalara benzer şikayetler oluşturabilir. Gonadotropinler, yumurtalıkların aşırı uyarılmalarına neden olabilirler. Bu şekilde ortaya çıkan tabloya " Ovarian Hiperstimulasyon Sendromu (OHSS) denir. Bu durum özellikle zayıf ve fazla sayıda yumurtası olan genç bayanlarda daha sık olarak görülebilir. OHSS’yi engellemek için bu hastalarda mümkün olan en düşük doz ile tedavi gerçekleştirilmelidir. Ciddi OHSS olgularında hastaneye yatarılarak tedavi yapmak gerekebilir.

Mikroenjeksiyonun tüp bebekten farkı ne?

IVF(invitro fertilizasyon) denilen yöntemde, vücut dışına alınan sperm ve yumurtalar laboratuarda özel bir ortamda bir araya getirilerek döllenmenin kendiliğinden oluşması beklenir. Hareketi ve dölleme kapasitesi yetersiz, az sayıda ve şiddetli şekil bozukluğu gösteren spermler yumurtayı kendiliğinden delerek döllemeyi sağlayamazlar. Bu durumda spermler yumurta içine enjekte edilerek döllenme sağlanır. Bu işleme mikroenjeksiyon yani ICSI (intrasitoplazmik sperm injeksiyonu) adı verilir.

 

Bir çifte IVF mu, ICSI mi yapılacağının kararı ana olarak sperm parametrelerine göre yapılır. Ancak, yumurta sayısının az olduğu olgularda döllenme şansı daha fazla olduğundan sperm parametrelerine bakılmaksızın mikroenjeksiyon yapılabilir. 

Polip, endometrioma, myomların tüp bebek tedavisine etkisi nedir?

Polipler rahim iç duvarı kaynaklı iyi huylu yapılardır ve boyutları doğrultusunda öneme sahiptir. Genellikle 1 cm altındaki poliplerin tedavi başarısına etki etmediği kabul edilmektedir. Bu boyutun üzerinde polip varlığında ise histeroskopi denilen bir işlem ile rahim içine kamera ile girilerek bu yapının çıkarılması gerekmektedir.

 

Endometrioma ya da çikolata kisti olarak bilinen yapılar endometriosis dediğimiz bir hastalık sonucu oluşur. Endometriosis, rahim iç duvarı olan endometriyumun rahim dışına yerleşmesi olayıdır. Oluş mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Rahim iç duvar dokusu yumurtalıklara gömülerek her adet döneminde burada lokal kanama odakaları yapar. Endometriomalar yumurta sayısı ve gelişimini kötü yönde etkileyebilir. Tedavi yaklaşımında bu kistlerin boyutu önem taşımaktadır. Genellikle 3 cm.nin altındaki endometrioma kistleri ameliyat gerektirmemektedir. Daha büyük olanlarda ise operasyon yapılıp yapılmayacağına çiftin durumuna göre karar verilir. Yumurtalıkların ultrason ile değerlendirmesi, hastanın yaşı ve varsa daha önceki denemeleri göz önüne alınarak ameliyat kararı verilmelidir.

 

Myom rahimin kas tabakasından kaynaklanan genellikle iyi huylu bir oluşumdur. Myom varlığında öncelikle myomun yeri önemlidir. Özellikle rahim iç duvarına yakınlığı ve embriyonun yerleşeceği rahim içine doğru büyüyüp büyümediği önemlidir. Eğer rahim iç boşluğuna baskı yapıyor ve embriyonun yerleşimini engelleyecek yerde ise mutlaka tedavi öncesi histeroskopi ile çıkarılmalıdır. Endometriyuma zarar vermeyen myomların ise boyutu önemlidir. Rahim duvarı içerisine yerleşmiş (intramural) ve 4 cm üzeri veya rahim duvarı dışına taşan (subseröz) 7cm üzeri myomların çıkarılması düşünülebilir. Bu boyuttaki myomlar gebelikte büyüme yaparlarsa sorun oluşturabileceği için cerrahi gerekmektedir. Fakat eğer kadın yaşı ileri ise, yani 38 yaş üzeri ise, yine zaman kaybetmemek için ameliyat öncelikli olmayıp, hemen tedaviye geçilebilir. Özetle, myom varlığında myomun yeri, büyüklüğü, kadın yaşı ve varsa önceki tedavileri göz önüne alınarak ameliyat kararı verilmektedir. Genellikle myom ameliyatlarından 4-6 ay sonra tedaviye geçilmelidir.

Obezite (şişmanlık) tüp bebek tedavisini etkiler mi?

Obezite hastalarında kadınlarda yumurta gelişimi düzensizleşebilir. Ayrıca tüp bebek uygulamalarında yüksek vücut kitle indeksine sahip kadınların hormon ilaçlarına cevabı daha az olabilmekte ve daha az sayıda folikül gelişebilmektedir.

 

Yağ dokusunun vücuttaki dağılımı da önemlidir. Yağın karında toplanması daha tehlikelidir. Artmış bel /kalça çevresi oranı; bazı metabolik hastalıklar ve insülin direnci ile birlikte olunca gebe kalmayı olumsuz etkileyebilir.

 

Gerekirse endokrin bölümü ile konsülte edilerek, diyetisyen eşliğinde yapılacak uygun diyet ve egzersiz ile kilo verdikten sonra tedaviye başlanır. Ön tedavi gebelikte oluşacak hipertansiyon, gebelik şekeri, iri bebek, zor doğum gibi şişmanlığa bağlı gebelikte oluşabilecek bazı sorunların önüne geçilmesinde de etkili olacaktır

Embriyolarda genetik inceleme kimlere önerilir?

Tüp bebek programına alınan her çiftte embriyoların genetik olarak incelenmesine gerek duyulmamakta, buna karşın belirli özelliklere ve risklere sahip olan çiftlerde bu inceleme önerilmektedir. Bu özellikler şu şekilde sıralanabilir:

 

Genetik veya kalıtsal bir hastalık taşıyıcılığı bulunan çiftlerde,
Daha önce genetik hastalığı olan çocuk veya çocuklara sahip çiftlerde,
Tekrarlayan erken gebelik kayıpları-düşükleri olan çiftlerde,
Bir çok kez yardımcı üreme teknikleri uygulanmasına rağmen gebelik elde edilememiş veya düşüklerle gebeliklerini kaybetmiş olan çiftlerde,
Şiddetli erkek kısırlığı ile birlikte görülen kromozom bozuklukları veya genetik hastalıklarda,
HLA genotyping (doku tiplemesi) yapılması amacı ile,
Genetik predispozisyon gösteren hastalıkların tanımlanması için.

Embriyo biyopsisi embriyoları öldürür mü?

İyi kalitedeki embriyolarda (Grade 2 ve üstü), biyopsi sonrası hayatta kalma oranı %99’dan daha fazladır.

Gebelik oluştuktan sonra genetik problemler tanımlanabilir mi?

Gebelik oluştuktan sonra, 11-14. haftada fetusun eşinden biyopsi yapılarak (CVS) veya 16- 20 haftada bebeğin içinde bulunduğu sıvıdan örnek alınarak (amniyosentez) 18-22 gebelik haftalarında (bazen daha geç) ultrason kontrolü altında özel bir iğne ile karın duvarından girilerek göbek kordonundan (kordosentez) bebeğe ait kanın alınmasıdır bebeğin kromozom analizi yapılabilir. Riskli hastalarda direkt bu işlemler önerilmekle beraber, belirgin kromozom anomali riski olmayanlarda öncelikle birtakım tarama testleri yapılması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. 11-14. haftada cilt ense kalınlığı bakılıp ikili test tarama testi istenebilir. Gerekli vakalarda üçlü veya dörtlü tarama testi uygulanır. Ayrıca detaylı ultrasongrafi ile bebekte majör bir anomali var mı büyük oranda tesbit edilebilir. Bu tarama testleri sonucunda herhangi bir risk belirlendiğinde daha ileri işlem olan CVS, amniyosentez veya kordosentez yapılabilir.

Tüp bebek yönteminde her vaka için aynı ilaç ve tedavi yöntemi mi kullanılır?

Tüp bebek tedavisinde yumurtaları büyütmek için yapılacak olan hormon tedavisi kişiye göre değişiklik gösterir. Seçilecek tedavi şekli ve ilaç dozunu etkileyen en önemli parametreler; kadın yaşı, yumurtalık rezervi, hastanın kilosu ve daha önceki tedavilere verdiği yanıttır.

Tüp bebek tedavisinde başarı şansını olumsuz etkileyen faktörler neler?

Başarıyı olumsuz yönde etkileyen en önemli faktörler, ileri kadın yaşı (40 yaş ve üzeri) ve yumurtalık rezervinin azalmış olmasıdır. Tüplerde tıkanmaya bağlı sıvı birikmesi (hidrosalpenks) de başka bir olumsuz etkendir. Endometriyum yani rahim içi duvarının ince olması ve hormon tedavisine rağmen kalınlaşmaması da embriyoların tutunma şansını azaltmakta ve tedavinin başarısını etkilemektedir. Yumurtalıklardaki büyük çikolata kistleri yumurtalık rezervini kötü yönde etkiler ve dolayısı ile başarı şansını azaltır. Bunların yanında nadir görülen çok şiddetli sperm şekil bozuklukları döllenme ve embriyo kalitesini azaltarak başarı oranını düşürür. Ayrıca sigara tiryakiliği de yumurtalık rezervi ve kalitesini olumsuz etkilemektedir.

Tüp bebek yönteminde kişiye özel tedavinin amacı nedir?

Kişiye özel tedaviler sayesinde; daha az ilaç kullanılarak, daha az sayıda ancak daha kaliteli yumurta elde edilebilmekte, bunun yanında nihai sonuç olan “sağlıklı tek bebek doğumu” hedefine ulaşma konusunda daha başarılı olunabilmektedir. Aynı zamanda daha kısa süre ile daha az sayıda ilaç kullanıldığı için hem yan etkiler azalmakta hem de tüp bebek tedavisinin maliyetini azalmaktadır.

Erkek kısırlığının başlıca nedenlerinden varikosel tedavi edilebilir mi?

Erkeklerde testislerden çıkan kirli kanı taşıyan toplardamarların (venlerin) bozukluğu nedeniyle iyi görev yapamaması ve buna bağlı içindeki kirli kanı kalbe taşıyamamasıdır. Bu toplardamarlar içinde biriken kirli kan nedeniyle damarlar şişer, buruşuk bir hal alır. İnsanlarda (özellikle kadınlarda) bacaklarda oluşan varislerin testislerdeki benzerine varikosel diyoruz.

Erkek kısırlığının (erkek infertilitesi) en sık görülen ve düzeltilebilen nedenlerinin başında gelmektedir. Toplumda erişkin erkeklerin %20'sinde görülmektedir. Çocuk sahibi olamama nedeniyle başvuran erkeklerin %35'inde rastlanıyor. Varikosel ilerleyici bir hastalık olup testis gelişiminde gerilemeye; sperm yapımını bozarak infertiliteye (çocuk sahibi olamama) neden olabilmektedir. Çoğunlukla sol tarafta görülse de iki taraflı olup olmadığını iyice araştırmak gerekir.

Varikosel menide spermiogram (sperm tahlili) da ortaya konabilen şu olumsuz durumlara neden olabilir:

• Sperm sayısında azalma

• Sperm hareketlerinde bozulma

• Sperm şeklinde (morfolojisinde) bozulma

Bu olumsuzluklara şu mekanizmalarla sebep olur:

• Testiste atılamayan kanın birikmesi sonucu ısı artışı olması

• Testisten atılması gereken zararlı ürünlerin bozuk damarlardan atılamayıp testise geri dönmesi (reflüsü)

• Kirli kanın testiste birikmesi

Varikosel teşhisi (tanısı) nasıl konur?

Teşhiste en önemli yöntem tecrübeli bir üroloji uzmanının yapacağı muayenedir. Muayene mutlaka ayakta yapılmalıdır. Muayeneye göre varikosel 3 dereceye (grade) ayrılır:

1. Grade I (derece I): En hafif derece olup ayakta muayenede ancak öksürük/ıkınma gibi manevralarla ele gelen

2. Grade II (derece II): Ayakta muayenede karın içi basıncını artırmaya gerek olmadan el ile muayenede anlaşılan

3. Grade III (derece III): En ağır tip olup, ayakta gözle görülebilen varisli damarlar söz konusudur

Karın içi basıncını artıran durumlarda el ile varisli damarları hissetmekle ortaya konur. Tanıda ikinci basamak, skrotal renkli doppler ultrasonografi tetkikidir. Bu tetkikle hasta damarların çapları, bu damarlara kirli kanın geri dönüp dönmediğini, testiste hacim kaybı olup olmadığını ortaya koyar.

Sperm tahlili (spermiogram)

Varikosel; spermde sayı, hareket ve şekil bozukluğuna (morfoloji) neden olabilir. Hastanın değerlendirilmesinde ideal olan 2 ayrı sperm tahlili (spermiogram) yapılmasıdır; iki sperm tahlili arasında 7 günden az ve 3 haftadan fazla süre olmamalıdır.

Sperm sayısı 5-10 mil. arasında ise hastada kanda FSH ve Testosteron seviyelerine bakmak gerekir. Eğer sayı 5 milyondan az ise: Genetik testler (Karyotip ve Y kromozom) yapılmalıdır. Genetik testler sonucunda bir bozukluk saptanmış ise varikosel muhtemelen tesadüfen bulunmuştur ve bu hastalarda varikosel ameliyatı fayda sağlamayacaktır.

Subklinik Varikosel

Cerrahın muayenesinde tespit edemediği ancak Skrotal Renkli Doppler Ultrason ile ortaya konan varikoseldir. Bu tip olguların cerrahi tedavi sonuçları yüksek dereceli varikosel tedavi sonuçlarından çok düşüktür.

Ağrı ve Varikosel

Varikosel semptom (belirti) vermeyen, ancak evli çiftlerin çocuk sahibi olamama nedeniyle üroloji uzmanına başvurmasıyla saptanan bir hastalık olmasına rağmen hastaların yaklaşık %6'sında ağrı ve/veya testislerde rahatsızlık hissine rastlanır. Ağrı tek başına ameliyat gerektirmez; ancak başka yöntemlerle ağrı geçmez ise cerrahi tedavi düşünülebilir.

Hangi hastalara cerrahi tedavi (ameliyat) yapılmalıdır?

• Çocuk sahibi olamamış çiftlerde kadın partnerin sağlıklı olması

• Erkekte yapılan sperm tahlilinde (spermiogram) anormal bulgular olmalı

• Daha önce çocuk sahibi olmuş ancak şimdi olamayan ve varikosel tanısı almış hastalar

• Bekâr ancak yüksek dereceli (2. ve 3. derece) varikoseli olan hastalarda varikoselin ilerleyici bir hastalık olması nedeniyle cerrahi tedavi gereklidir.

• Ağrısı başka tedavilerle geçmeyen olgular

Varikosel cerrahi tedavisi (ameliyat)

Varikoselin günümüzdeki cerrahi tedavisi kasık bölgesinden yapılan yaklaşık 2-3 cm'lik kesi ile testis damarlarına ulaşmak ve hasta damarları bağlayarak iptal etmektir. Bu klasik yöntem dışında Laparoskopik ve Radyolojik Embolizasyon yöntemleri de daha önce uygulanmış ancak istenen sonuçlar klasik cerrahi kadar başarılı olmadığı için günümüzde kullanılmamaktadır. Laparoskopi de testisin bütün damarlarına ulaşabilmenin imkânı yoktur, dolayısıyla bu damarlar bağlanamaz, bu da cerrahi işlemin eksik yapılması manasına gelir. Ayrıca laparoskopik yöntemde karın içi organların yaralanması ihtimali gibi riskler söz konusudur.

Radyolojik olarak varisli damarları tıkamak (embolizasyon) yöntemi de bir zamanlar kullanılmış ancak birçok olguda testis damarlarının içine girebilmek mümkün olamadığı için klasik yönteme geçilmiştir. Varikosel cerrahi tedavisinde amaç, hastalıklı toplardamarları bağlamak, testise temiz kan getiren atardamarı, sperm kanalını (vas deferens) ve lenf damarlarını korumaktır.

Bu ameliyat mutlaka "MİKRO CERRAHİ" tekniği ile yani ameliyat mikroskopu kullanılarak yapılmalıdır. Mikro cerrahi yöntemi ile hastalığın tekrar etmesi (nüks) ihtimali %1 iken, ameliyat mikroskopu kullanılmaz ise bu oran %15'dir. Ayrıca mikro cerrahi yöntemi ile yapılan ameliyat sonucunda 1. yılda gebelik oranı %43 iken 2. yılda %60'lara varabilmektedir.

Varikosel ameliyatından sonra en sık görülen komplikasyon "Hidrosel"dir; hidrosel testis içinde sıvı toplanmasıdır. Ameliyat sırasında lenf damarlarının bağlanmasından kaynaklanır. Görülme oranı %8'dir. Bu ameliyat genel anestezi ya da bölgesel anestezi ile yapılabilir.

Azoospermik hastalarda varikosel

Azoospermi, menide hiç sperm bulunmaması demektir. Sperm tahlilinde bu hastalarda canlı yada ölü sperme rastlanmaz. Bu hastalarda yüksek dereceli varikosel varsa (Grade II ve Grade III varikosel) mikro cerrahi varikoselektomi ameliyatından bu hastalar yarar görür. Ameliyat sonrası sperm tahlilinde hücre görülme oranı %40; gebelik oranı %10 civarındadır

Adolesan varikosel

Ergenlik çağı öncesi çocuklarda rastlanan varikosele adolesan varikosel denir. Bu yaş grubunda sık rastlanır.10 yaş altı çocuklarda oran %1 iken, adolesan çağda %11 olarak karşımıza çıkar. Bu yaş grubunda genellikle belirti vermez, muayenede ortaya çıkar.

Adolesan varikoselde kimlere cerrahi tedavi uygulanmalıdır?

Ultrasonografide testis hacimleri arasında 2 ml den yada %10'dan fazla fark varsa, yani testiste hacim kaybı olmuş ise mikro cerrahi varikosel ameliyatı yapılmalıdır. Çocukluk çağında ameliyat olanlarda ameliyat sonrası testis hacimleri normale dönerken 14 yaşından sonra ameliyat olanlarda testisin kıvamı iyileşse de hacminde bir düzelme olmamaktadır.